Haber

Erdoğan Toprak: Rusya’nın Astana Sürecine Çin’i Dahil Etme Önerisi, Hassas Bir Diplomatik Hamle ve Pek Çok Denge…

CHP Genel Lider Koordinatörü Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Hükümetin Suriye’nin kuzeyine operasyon ve Esad’la diyalog planları yaptığı bir dönemde Rusya’nın Çin’i Suriye’ye sokma ve Astana Süreci’ne dahil etme önerisi gündemde. Bence incelikle kurgulanmış bir diplomatik hamle ve birçok dengeyi değiştirecek, safların yeniden kurulmasının önünü açacak bir adım olarak görülmeli.”

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak bugün haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. Toprak’ın değerlendirmeleri şöyle:

“HÜKÜMETİN SURİYE’NİN KUZEYİNE YÖNELİK OPERASYON VE ESED İLE DİYALOG GELECEĞİ BİR AŞAMADA RUSYA’NIN SURİYE’DE ÇİN’E GİRME ÖNERİSİ YAPILMIŞ BİR DİPLOMATİK HAREKETTİR”

“Rusya’nın Çin’in Astana Analiz Süreci’ne dahil edilmesini içeren önerisine İran’ın destek vermesi ve Çin’in de katılmaya hazır olduğunu açıklaması Suriye’de yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Bu durum ABD-RUSYA’nın -ÇİN’in Suriye’deki gücü Ortadoğu’da dengelerin yeniden devreye girmesine ve safların yeniden belirlenmesine zemin hazırlayacaktır.

Rusya-İran-Türkiye heyetleri arasında Kazakistan’da gerçekleştirilen Astana Müzakerelerinde İran’ın da Rusya’ya takviye ve onay vermesi, Çin’in Astana Mutabakat Sürecine dahil edilmesini önerdi. Bu öneri, Türkiye’nin Suriye politikası ve olası gelişmeler açısından yeni ve sıcak bir durumdur.

Hükümet seçim öncesi Rusya’dan para gelmesini bekliyor. Ayrıca Rusya’dan gelen doğalgazda yüzde 25 indirim, TL ödeme, doğalgaz ödemelerinin 2024’e ertelenmesi vb. talepler görüşülüyor. Bu nedenle Rusya, hükümetin Çin’in Suriye’ye müdahalesine itiraz edemeyeceğini öngörüyor. Savaş nedeniyle askeri yükünü Ukrayna’ya kaydıran Rusya, Suriye’de masada ve sahada Çin’e yer açarak İran ve daha çok güvendiği Çin’in boşluğunu doldurmayı hedefliyor. Ayrıca hükümetin takas anlaşmasıyla Çin’den sağladığı kaynağın yanı sıra yatırım sermaye akışı, Hazine ve Varlık Fonu’nun borçlanma taleplerinin karşılanması gibi beklentileri de var. Kanaatimce hükümet Rusya’nın teklifini, gücünü, ekonomik beklentilerini, kaynak gelişlerini vb. Öte yandan ABD’nin de F-16’ların satışına, S-400 yaptırımlarına vs. Türkiye’yi karşı çıkmaya zorlayarak sessiz kalmayacağı ortada.

Esad’ı destekleyen Çin’in de tıpkı Rusya gibi deniz-hava üsleri kurma ve bölgeye yerleşme hedefleri var. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in bu aşamada Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini ziyaret etmesi ve birçok anlaşmaya imza atması tesadüf değil!

Hükümetin Suriye’nin kuzeyine operasyon ve Esad’la diyalog planları yaptığı bir dönemde, Rusya’nın Çin’i Suriye’ye sokma ve Astana Süreci’ne dahil etme önerisi bana göre incelikle kurgulanmış bir diplomatik hamledir. birçok dengeyi değiştirin ve safları yeniden kurun. bir adım olarak görülmelidir.

“HÜKÜMETİ VATANDAŞLARIMIZIN SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KORUMAYA ÇAĞIRIYORUM”

Türk pasaportunun dünya sıralamasındaki itibarı gerilerken, Fransa ve İspanya’nın ardından Türk vatandaşlarından transit vize talep eden ülkeler arasına Hollanda girdi. Türkiye’ye vize uygulayan Macaristan’a hükümet vizesiz giriş sağladı. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vize başvurularında ret oranları yüzde 20’ye ulaştı!

Hükümet, başta AB ülkeleri olmak üzere Türk vatandaşlarına karşı hesap tutan, müzakere eden ve savaşan bu muameleye tepki göstermek yerine sessiz kalmaya ve Türkiye’ye vize uygulayan ülkelerin vatandaşlarına vizesiz seyahat imkanı sağlamaya devam ediyor. Son bir yılda Türkiye’ye vize başvurusunda bulunan Norveç, Polonya, Malta, İspanya, Hollanda, Avusturya, Belçika, Hırvatistan, İrlanda, Portekiz, İspanya, Birleşik Krallık vatandaşlarına vizesiz seyahat ve 90 gün ikamet imkanı sağladı. vatandaşlar.

Edirne’yi kapı komşusu yapan Bulgaristan vatandaşları ve Kasım ayında Türkiye’ye vize başvurusu yapan Macar vatandaşları için Temmuz ayında vizesiz girişe başlandı. Birçok ülkenin vatandaşları ülkemize pasaportsuz ve kimliksiz seyahat ederken, vatandaşlarımız vize bedelini yüksek bakiyeli euro-dolar üzerinden ödemekte ve onlarca evrak telaşına düşmektedir. Konsolosluk kapılarında saatlerce bekletiliyor. Akabinde vize başvuruları reddediliyor ve masrafları çöpe atılıyor. Hükümeti vatandaşlarımızın haklarını, seyahat özgürlüğünü savunmak için daha kararlı ve etkin bir politika izlemeye ve vize reddi nedeniyle yaşanan mağduriyetlere son vermeye davet ediyorum.

“HAZİNE VE MALİYE BAKANI’NIN, KARA PARA’NIN ‘ÜLKENİN İTİBARINI ZARAR GÖRDÜĞÜNÜ’ SÖYLEDİĞİNİ SÖYLEMESİ ÇOK CAZİP OLDU”

ABD Hazine Bakanlığı, 9 Aralık Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’nden bir gün önce, hükümete yakın bir Türk iş adamına milyonlarca dolarlık ‘kara para akladığı’ gerekçesiyle yaptırım uygulandığını ve kara listeye alındığını duyurdu. Tüm varlıkların ve banka hesaplarının bloke edildiği açıklandı!

Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) tarafından 17 Kasım’da yayınlanan bir açıklama ile MASAK, bu çerçevede atanan veya seçilen ‘kamu nüfuzu’ bulunan kişilerin yakınları, aile bireyleri ile malvarlıklarının, mali işlemlerinin ve devirlerinin değerlendirilmesinden sorumlu tutuluyor. ‘Terörün Finansmanı ve Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi’ Takibe alınmasına karar verildi.

Öte yandan günü kurtarmayı amaçlayan MASAK Açıklaması bile hükümeti rahatsız etmiş ve iyi gitmemiş olmalı ki, 3 Aralık’ta yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla MASAK Başkanı Dr. Hayrettin Kurt görevden alındı.

ABD Hazine Bakanlığı’nın ‘ikinci Reza Zarrab vakası’ olarak nitelendirilebilecek bu kararına hükümet sessiz ve tepkisiz. Kara para tezlerinin ‘ülke itibarını zedelediğini’ söyleyen Hazine ve Maliye Bakanı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve İrtibat Bürosu ile MASAK’ın sessizliği çok dikkat çekici!

“CEMİYET-VAKIF GÖRÜNTÜSÜ ALTINDA HER TÜRLÜ ETİK DEĞERLERİ KIRMAYACAĞI GÖRÜLEN BU YAPILARDA BU YAPILARIN DENETLENMESİ ESASTIR”

Ülkede infial yaratan 6 yaşındaki ‘çocuk gelin’ olayı, çocukları korumanın, cinsel ve fiziksel istismarı önlemenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Kurumların görev ve sorumluluklarını yerine getirmedeki yetersizlikleri ve sorumsuzlukları, inançların pervasızca kullanılması, her türlü istismar ve ahlak dışı tutumlar ispatlanmıştır.

Tüm ülkeyi çileden çıkaran 6 yaşındaki ‘çocuk gelin’ olayı, cemaat-mezhep yapıları ve bunlara bağlı vakıf, külliye, yatılı veya gündüzlü kurs ve okulların ne kadar savunmasız ve istismara uğradığını ve onlara emanet edilen çocukların ne kadar savunmasız olduğunu gözler önüne serdi. aileleri.

Hiranur Vakfı ve bağlı olduğu cemaat 2012 yılından bu yana mağdur kızın yaşadıklarını savcılığa ve yargıya bildirmesine rağmen 10 yıldır olayın üzeri örtülüyor, savcılıktan gelen belge, delil ve raporlar savcılığa Devlette bu yapıların varlığı, faaliyeti ve bağları, tıp ve adli belge adı sürece konmamıştır. devam ettiğini gösteriyor.

Sahne dolandırıcılığı yaptığı gerekçesiyle bir sanatçının evine baskın düzenleyen ve Fırıncılar Sendikası Lideri’ni iki kez tutuklayarak cezaevine gönderen yargının, tutuklanması istenen faillerin tutuklanmasını dahi gerekli görmemesi düşündürücüdür. 27 yıldır ilk duruşma tarihini Mayıs 2023 olarak belirledi!

Her konuda fetva veren ve hükümetin siyasi söylemine destek veren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu insanlık dışı olaya günlerce sessiz kalması, dini inançların bu şekilde kullanılmasına tepki göstermemesi, uyarma sorumluluğundan kaçması kabul edilemez. vatandaşlar!

Hiranur Vakfı’nda çocuk istismarına ilişkin yansımalar çığ gibi büyürken; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki iddianın soruşturulması için verilen önerge, iktidar ittifakının oylarıyla reddedildi! Böyle vahim ve insanlık dışı bir olayda dahi siyaseti önde tutmak kabul edilemez. Cemaat-vakıf kisvesi altında her türlü manevi bedeli ihlal etmesine müsamaha gösterilen bu yapıların sıkı bir şekilde denetlenmesi, hiçbir olayın örtbas edilmemesi ve sorumluların cezalandırılması esastır.

“TÜİK VE EKONOMİ YÖNETİMİNİN ÜRETİCİ ENFLASYONUNUN NASIL DÜŞTÜĞÜNÜ AÇIKLAMASI GEREKİR”

Kasım ayında TÜFE aylık yüzde 2,88 artmasına rağmen yıllık 84,4’e geriledi. Yİ-ÜFE bir ayda yaklaşık 22 puan ‘buharlaşarak’ yüzde 136’ya geriledi! Elektrik, akaryakıt ve döviz kurları düşmemesine rağmen Yİ-ÜFE’deki bu kadar büyük düşüşü açıklamak gerekiyor. TÜİK rakamlarıyla oynamayı sıradanlaştıran TÜİK, şimdi de Yİ-ÜFE artışını buharlaştırıp yeni senaryo yazıyor!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Kasım ayında TÜFE’nin (Tüketici Fiyat Endeksi) aylık yüzde 2,88 arttığını ve yıllık yüzde 85,39’dan yüzde 84,4’e gerilediğini açıkladı. Aralık ve Ocak aylarında baz etkisiyle TÜFE’de bir düşüş daha olacaktır. Öte yandan bağımsız ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), aynı TÜİK verileriyle Kasım ayında enflasyonu aylık yüzde 4,24 ve yıllık yüzde 170 olarak açıkladı.

Bir süredir döviz kurları ‘arka kapı döviz satışları, kaynağı belli olmayan döviz girişleri’ ile sabitlense de ithal girdi maliyetlerindeki artış, enerji ve akaryakıt zamları devam ediyor. Ucuzlama yok.

Bu gerileme sanayicinin maliyet ve üretici enflasyonundaki artışı perakende fiyatlarına yansıtmasından kaynaklanıyorsa, TÜFE’nin aylık bazda yüzde 2,88’in üzerinde artması ve yıllık olarak azalmaması, artması gerekir. ya da bu düşüş, üretimin durdurulması ve enerji ve girdi kullanımının azaltılmasıyla sağlandıysa, reel sektör, imalat sanayi üretiminin daralması ve büyümenin durması.

Üretim maliyetlerinin ve üretici enflasyonunun bir ayda yaklaşık yüzde 22 düştüğüne dair bir gösterge yok ve bu nedenle Yİ-ÜFE geriledi. Yİ-ÜFE’de TÜFE’deki bu düşüşü yansıtmak için hesap hileleri ön plana çıkarılarak resmi enflasyonun kağıt üzerinde daha da düşürülmesi, taban fiyat ve diğer maaş artışlarının ‘enflasyon düştü’ gerekçesiyle düşük tutulması gündeme gelebilir.

Asgari fiyat, memur-emeklilik zamlarının tartışıldığı ve kamuoyunun bu artışlara esas alınacak TÜFE oranına odaklandığı süreçte, üretici enflasyonu ’22 puan buharlaştırılarak’ gözden kaçırılmaya çalışılıyor. TÜİK ve ekonomi yönetim; Tarımdan sanayiye, kilodan ithal girdiye, enerjiden hammaddeye tüm maliyetlerin arttığı bir ortamda üretici enflasyonun nasıl düştüğünü açıklamak zorunda!

“ÜLKENİN VE TOPLUMUN İMKANSIZ OLDUĞU ENFLASYON, KUSURLUK, YOKSULLUK VE ZAM, ÖTV, KDV ARTIRILMASINA İLİŞKİN KARARLARDAN BAŞKAN DEVLETİN SORUMLUSUDUR”

Çekirdek enflasyon rakamları, gıda başta olmak üzere enflasyonun ana sorumlusunun hükümet ve uyguladığı ekonomi politikaları olduğunu ortaya koydu. Tartışılmayan ve gündeme getirilen C ve F kümelerinin çekirdek enflasyon rakamları, açıklanan resmi enflasyonun 2 ile 16 puan altında! TÜİK’in yüzde 84,4 olarak açıkladığı enflasyon verilerinin aksine, çekirdek enflasyon gruplarındaki tablo, fiili enflasyonun hükümetin aldığı para-döviz-kur-faiz kararları, hükümetin yaptığı zamlar ve hükümetin aldığı zamlarla arttığını gösteriyor. Devlete bağlı Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla yürürlüğe giren fiyat artışları. ortaya çıkarır.

Daha da çarpıcı olan, C çekirdek grubundaki resmi enflasyon rakamları. Bu grupta ‘enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içecekler, tütün ürünleri ve altın hariç’ TÜFE artışı aylık yüzde 1,88, yıllık artışı ise yüzde 68,91! Kasım ayında yüzde 84,4 olarak açıklanan resmi enflasyon oranının 15,49 puan altında.

Diğer bir deyişle güç; Elektrik ve doğalgaza yüklü zamlar yapmasa, tarladan market-market-bakkala gelen gıda ürünlerinin işlenmesinde sübvansiyon ve destek sağlayıp, akaryakıt zamları ve girdi zamlarıyla halkı baş başa bıraksa bir yandan , müteahhitler ve döviz korumalı mudiler vergilerini sıfırlarken, açığı kapatmaya ve vergi gelirlerini artırmaya çalışıyorlardı. İnternet, cep telefonu, alkollü içkiler ve tütün mamullerine yapılan ağır ÖTV artışları her üç ayda bir artırılmasaydı, mevcut enflasyon TÜİK verileriyle bile mevcut seviyenin 15 puan altında ve yüzde 68 olacaktı.

İktidarın önündekileri enflasyonu artırmakla, fırsatçılıkla, yaftaları şişirmekle suçlayarak hatalarını ve başarısızlıklarını gizleme çabaları kendisine bağlı TÜİK tarafından bir kez daha teşhir edildi. Ülkenin ve toplumun maruz kaldığı enflasyonun, çaresizliğin ve yoksulluğun asıl sorumlusu, hükümetin kendisi ve aldığı zam, ÖTV ve KDV artış kararlarıdır.

“GÜÇ STRATEJİLERİYLE MİLYONLARCA KÜÇÜK YATIRIMCI HİSSE SENEDİ RİSK ALMASINA TEŞVİK EDİLİR VE SONRA DA MAĞDURLARIN YÜZÜ DEVLETİN OMUZUNDA OLUR”

Uygulanan ekonomik model, ‘liralaşma’ tezleri ve Döviz Korumalı Mevduat’ın (KKM) icatları ile tasarruf sahipleri borsa dışında alternatifsiz bırakıldı. Yatırım araçlarının getirisine ilişkin Kasım ayı verileri, TL tasarruf ve hazine bonosu yatırımlarının en büyük zarara neden olduğunu, döviz yatırımcısının da kaybettiğini gösterdi.

Gelişmiş ülke ekonomilerinde ülkenin kalkınmasının ve yatırımlarının finansmanında geleceğe yönelik tasarruflar temel unsur olurken, Türkiye’de hükümetin ekonomik modeli ile tasarruf sahipleri birikimlerini risk almak veya risk almak dışında değerlendiremez hale geldiler. borsada manipüle etmek. Yüzde 84 enflasyon yaşanırken, bankaların TL tasarruf için yüzde 20’ye çıkardığı mevduat faizinin yanı sıra Döviz Korumalı Mevduat (KKM) cazibesini kaybetti. 11-18 Kasım haftasında 9 milyar TL azalan KKM mevduatı, 25 Kasım-2 Aralık haftasında 7,9 milyar TL azalarak 1 trilyon 463 milyar TL oldu. Vadesi geçen KKM hesaplarının kapatılması hızlanacaktır. KKM’den çözülecek para dövize gitmesin diye kur üzerinde baskı var.

Altına endeksli Darphane Senedi sahibi olmayan hükümet, her türlü tasarruf sahibi için borsa dışında seçenek bırakmıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekonomi yönetiminin borsaya yatırım davetlerinin devam etmesi ve Türkiye Varlık Fonu’nun Kardemir’in A Grubu hisselerini 660 milyon TL’ye satın alması, hükümetin borsada yeni senaryolara hazırlandığını gösteriyor. Milyonlarca küçük yatırımcı, devletin söylemleriyle risk almaya ve borsaya yatırım yapmaya teşvik ediliyor ve sonrasında mağduriyetle yüzleşmenin yükü devletin sırtına biniyor.

“TARIMI VE HAYVANCILIĞI BULMACA KURULUNA DÖNÜŞTÜREN DEVLET, SORUNA KALICI VE SON ÇÖZÜM ARAMAK YERİNE, ‘SEÇİME KADAR’ BAKMAKTADIR”

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın her üründe ‘sözleşmeli üretici’ sistemine geçişe ilişkin planları, üreticiyi daha fazla mağduriyete sürükleyecektir. Enflasyondan ve terörden zincir marketleri sorumlu ilan eden iktidar, yönetmelik değişikliğiyle tüm verileri paylaşmayı zorunlu kılarak baskı yaparak fiyatları düşürmeyi amaçlıyor!

Tarım ve Orman Bakanı geçtiğimiz günlerde tarımda üretim planlamasına geçileceğini açıkladıktan sonra bu kez tüm ürünlerde ‘sözleşmeli üretici’ modelinin uygulanacağını açıklamıştı. 20 yıldır ülkenin tarım ve hayvancılığını yapboz haline getiren iktidar, kalıcı ve radikal bir çözüm aramak yerine soruna ‘seçime kadar’ bakıyor.

Güç İttifakı’nın küçük ortağı, daha önce Anayasa Mahkemesi, Tabipler Birliği ve Barolar Birliği’nin talep ettiği üzere zincir mağazaların kapatılması ve sahiplerinin terör ve ekonomik tahrik suçlarından tutuklanması çağrısında bulunuyor.

TÜİK’in çekirdek enflasyon bilgilerinin de gösterdiği gibi, enflasyon ve gıda fiyatlarından hükümetin kendisi sorumludur. Piyasalar doğal olarak denetlenmeli ve yanlışsa cezalandırılmalıdır. Ancak üreticiden başlayarak, tarladan raflara ve tezgaha kadar tüm tedarik zincirinde doğru ve akılcı politikalar uygulanmadığı takdirde devlet yeni kusurlar aramaya devam edecek!

“AB BASKISI TÜRKİYE İLE BALKAN ÜLKELERİ ARASINDA VİZESİZ SEYAHATLERİ KISITLAYABİLİR”

Rusya-Ukrayna savaşının ardından Avrupa Birliği (AB), Balkan ülkelerini hızla AB üyesi yapma atılımıyla zirve yaptı. Avrupa Birliği-Batı Balkan Ülkeleri Tepesi adı altında düzenlenen toplantıda Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın girişimleriyle Türkiye dışlandı!

6 Aralık’ta Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Birliği (AB)-Batı Balkan Ülkeleri zirvesinde Batı Balkan ülkelerinin AB üyelik sürecinin hızlandırılmasına karar verildi. Zirve sonrası yayınlanan ‘Tiran Deklarasyonu’nda; ‘Zirveye katılan ülkelerin ikna edici reformları ve koşullara adil ve katı şekilde uymaları temelinde AB’ye tam üyelik sürecinin hızlandırılacağı’ açıklandı. Açıklamada, ‘aday ülkelerin AB dış politika ilkelerini benimsemesi gerektiği’ de vurgulandı. Bu terim ile Batı Balkan ülkelerinin AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına ve Çin’e yönelik siyasi-ekonomik-ticareti kısıtlama politikalarına destek verme şartı dile getirildi. Ancak Rusya ve Çin ile yakın ilişkileri bulunan Sırbistan daha önce Rusya’nın yaptırımlarına katılmayacağını açıklamıştı. Tepe açıklamasında, 2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan eden Kosova ile Sırbistan’ın aralarındaki anlaşmazlıkları diplomatik yollarla çözmeleri istendi.

Batı Balkan ülkeleriyle tarihi, siyasi ve ekonomik bağları bulunan Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) AB komitesine yönelik girişimleri ve vetoları nedeniyle Tiran Tepesi’ne davet edilmeyerek dışlandı. .

AB, Rusya-Çin ve Türkiye’nin Balkanlar’daki ağırlığını azaltmayı, siyasi ve ekonomik etkilerini engellemeyi hedefliyor. Çin bu ülkelerde altyapı, ulaşım ve demiryollarına milyarlarca dolar yatırım yapmaya devam ederken, Türkiye’nin de Arnavutluk, Kosova, Karadağ, Bosna-Hersek, Sırbistan’da havaalanları, telekomünikasyon, elektrik vb. konuşma alanlarına önemli yatırımlar.

Tiran’daki tepenin ana gündem konularından biri de Türkiye’den AB’ye yasa dışı yollardan Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Kosova ve Türkiye’nin vize uygulamadığı diğer Balkan ülkelerine göç etmesinin engellenmesiydi. Buna göre, AB’nin bu ülkelerle yasa dışı göç ve yasa dışı geçişler için işbirliğinin güçlendirilmesi, AB sınır güvenlik teşkilatı olan Frontex personelinin sayısının artırılması ve Batı Balkan ülkelerinin Frontex’e işçi ve kontrol katkısı sağlaması gerektiği açıklandı. . AB baskısı altında Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında vizesiz seyahatin kısıtlanması söz konusu olabilir.

“KARADENİZ VE BOĞAZLARDA TANKER YAPILMASI TAHIL KORİDORU ANLAŞMASINI DA OLUMSUZ ETKİLEYECEKTİR”

Rus ekonomisini daha da zayıflatmak için; AB, G7 ülkeleri ve Avustralya’nın Rus petrolüne tavan fiyat koyma kararı ve deniz yoluyla ihracata kısıtlama getirilmesi, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında tanker yığılmasına neden olurken, Türkiye için sıkıntılı bir süreç başlattı! AB ve ABD’nin girişimiyle Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması G7 ülkeleri ve Avustralya’nın katılımıyla 5 Aralık’ta yürürlüğe girdi. Rusya’nın 2021 yılındaki 490 milyar dolarlık ihracat gelirinin yaklaşık 200 milyar dolarını ham petrol ve petrol artığı oluştururken, bu yıl petrol ihracatından hedeflenen gelir 337 milyar dolar. Yaklaşık 70 milyar dolarlık doğal gaz geliri bu miktarın dışındadır. Rusya’nın milli gelirinin yüzde 20’si petrol-doğalgaz-enerji ihracatından elde ediliyor.

Tavan fiyat kararına onay verenler dışındaki ülkeleri bağlamayan bu uygulamaya karşılık olarak, Rus Ural Petrolü için varil başına 60 dolar tavan fiyatına uymayan ve Rus petrolünü yukarıdan alan ülkelere yaptırım tehdidi geldi. Bu fiyat, Rusya’dan büyük miktarda petrol ithal eden Türkiye için sıkıntılı bir süreç başlattı.

Rusya, küresel petrol arzında yüzde 12 hisseye sahip. Rus petrolü piyasadan çekilirse fiyat artışı kaçınılmazdır. ABD ve AB’nin Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve Suudi Arabistan’a üretimi artırma yönündeki baskıları sonuçsuz kaldı. Ural petrolü hala 60 doların altında işlem gördüğü için Rusya için şu anda önemli bir sıkıntı yok.

Petrol fiyatları yükseldiğinde Rusya için kayıplar artacaktır. Tavan fiyat kararı tüm petrol üreticisi ülkelerde endişe ve güven sorunu yarattığından, küresel enerji piyasalarında kriz ve Türkiye için bazı aksiliklerin yaşanması ihtimali söz konusu olabilir. Tankerlerin Karadeniz ve boğazlarda birikmesi ‘Tahıl Koridoru’ anlaşmasını da olumsuz etkileyecek. Rusya karşı atak yaparsa Türkiye Rusya ile batının ortasında sıkıntılı bir tabloya sürüklenebilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu